Hukuki ünvanların suistimaliyle yapılan dolandırıcılık vakaları artıyor.
Türkiye’de son yıllarda artan dolandırıcılık olayları, dolandırıcıların artık sadece banka görevlisi veya polis gibi değil, aynı zamanda “avukat”, “arabulucu” ya da “uzlaştırmacı” kimliğiyle insanları kandırdığını gösteriyor. Özellikle uzlaştırma ve arabuluculuk gibi nispeten yeni kavramlara aşina olmayan vatandaşlar, bu tür senaryolara kolayca inanabiliyor.
İlk önce muhtemelen başka kişilere kayıtlı hat üzerinden vatandaşlara mesaj veya arama ile ulaşılıyor, şahıs kendini mağdura avukat veya arabulucu gibi kamu görevlisi sıfatına sahip bir kişi olarak tanıtıyor ve dosya masrafı, uzlaştırma bedeli gibi isimlerle de çoğunlukla başka bir kişinin sahip olduğu banka hesabına da para gönderilmesini söylüyor üstelik para gönderilmezse dava açılacağını söyleyerek mağduru korkutma yöntemi izliyor.
Bu olay hukukumuzda Türk Ceza Kanunu kapsamında “nitelikli dolandırıcılık” suçu olarak düzenlenmiştir. Suçun temel hali düzenlenen TCK 157.maddesi ise şu şekilde ifade edilmektedir; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.”
Olayımızda ise şahıs, avukat ve uzlaştırmacı gibi görevleri dolayısıyla kamu görevlisi sayılan meslekleri araç olarak kullandığından yasanın TCK madde 158/I bendine göre artık “nitelikli dolandırıcılık” suçu oluşmuş bulunmaktadır.
Telefonla iletişim kurup banka hesabına ödeme almasının ise TCK madde 158/f kapsamına girip girmediği tartışmalı olmaktadır. Olaydaki banka kurumunun kullanımı hesaba para gönderilmesi şeklinde olup bendin lafzına uygun olmamakta aracı olarak kullanma fiili gerçekleşmemektedir çünkü aracı olarak kullanmak lafzı suçu doğrudan oluşturma gibi bir anlam doğurmakta olup olayda banka hesabı olmasa dahi suç gerçekleşmiş, banka hesabının kullanılması ancak fail için kolaylık yaratır vaziyettedir. Banka sadece ödeme aracı olarak kullanılmıştır. Yargıtay da içtihatlarında aynı görüştedir.
"Banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerektiği, bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu nitelikli hâlin uygulanamayacağı…” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 11.06.2024 Tarihli 2024/3448 E., 2024/8085 K. Sayılı Kararı)
Uygulamada en çok mağduriyet yaratan nokta ise banka hesabını kullandıran olaydan habersiz kişiler yönünden olmaktadır. Faillerin profil fotoğrafları ve telefon numaraları sahte olup günümüz ortamında kolayca temin edilmiş, banka hesabı ise genelde bir menfaat karşılığı elde edilmiştir. Suç fiilini icra eden asıl failler bulunamadığından ötürü banka hesabı sahibi de çoğunlukla olaydan habersiz bir kişi olarak kolayca bulunur ve sanık olarak yargılanmaya başlanır. Bu noktada somut bir menfaat temin ettiğinin delili önemlidir. Yani diğer şahıslarla işbirliği niyetini gösteren maddi bir kazanç sağlayıp sağlamadığı, sağlamadığı durumda Şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği beraat etmelidir. Uygulamada asıl failler bunun da önüne geçmek için gönderilen paraları ilgili hesaptan kendi hesaplarına havale ederken şahıstan bir kısmını elden vermesini isteyebilmektedir. Bunun amacı çoğunlukla mağdur olan banka hesabı sahibini suça ortak göstermektir. Yargıtay içtihatları ve uygulama ise menfaat temini kanıtlanmadığı sürece banka hesabı sahibinin beraatine karar verilmesini destekler vaziyettedir.
"2. Sanık …’in, sanık …’i komşusu olduğu ve aynı iş yerinde çalıştıkları için tanıdığını, kendisine para geleceğini ancak kartının iptal olduğunu söyleyince güvendiği için hesap numarasını verdiğini ve hesabına gelen paradan pay almadığını savunması; sanık …’in sanık … dışında tanıdığı kişilerden de benzer bahanelerle hesap ve kart bilgilerini aldığının ve bu kişiler gibi sanık …’in de …’le tanışıklığından dolayı duydukları güvenle hesap ve kart bilgilerini paylaştığının anlaşılması karşısında, sanığın diğer sanıkların eylemlerine iştirak ettiğine dair cezalandırılmasına yeterli kesin, inandırıcı ve her türlü şüpheden uzak delil bulunmadığı gözetilmeden, beraati yerine mahkûmiyetine hükmedilmesi, 3. Kabule göre de; sanıklar hakkında bozma öncesi verilen kararın aleyhe temyiz edilmediği gözetilmeden, 1412 sayılı Kanun’un 326’ncı maddesinin son fıkrasına aykırı olarak sanıklar hakkında bozma öncesindeki adli para cezasından fazla cezaya hükmedilerek kazanılmış hak kuralının ihlal edilmesi,
hukuka aykırı bulunmuştur.” (Yargıtay 11. Ceza Dairesi 04.06.2024 Tarihli, 2021/16966 E., 2024/7470 K. Sayılı Kararı)
Ayrıca faillerin başka kişilerin şahsi bilgilerini kullanarak Kişisel Verilerin Hukuka Aykırı Olarak Ele Geçirilmesi ve Kullanılması (TCK m. 136) suçunu işleyebileceği veyahut mağduru korkutma konuşmasının TCK m. 106 da düzenlenen Tehdit suçunu da ayrıca oluşturup oluşturmadığı incelenmelidir.