Mesleğe başladığımızın üzerinden 27 sene geçmiş.
O yıldan bu yana CHP’de olan biteni hep takip ederiz.
Yıllar içerisinde CHP siyaseti adına çok kaliteli isimler tanıdık.
Doğru, seviyeli, düzgün siyaset yapanlarla karşılaştık.
Kah partide görev aldılar, kah mücadeleleri herhangi bir görev almaya yetmedi.
Kimi isimler de tanıdık ki ne CHP’ye yakıştırdık ne de siyasete…
Ama kendimizi bildik bileli parti içinde tüm bu isimler hep bir mücadele içinde oldu.
Ne zaman bir kongre gelse bir delege yarışı içine girdiler.
Gündüz belediye koridorlarında, akşamları buluşmalarda hep bir plan içerisinde oldular.
Sonuç olarak biraz önce sözünü ettiğimiz gibi kimisi bu yarışların galibi oldu, kimisi aradığını bir türlü bulamadı.
Ama bir gerçek vardı ki;
“CHP siyaseti hep bu isimler arasında döndü dolaştı!”
+++
Aradan yıllar geçti…
Geldik bugüne…
Partide yeni bir kongre süreci daha var.
Ancak bu süreç diğerlerine çok benzemiyor.
Parti pek çok köşeden sıkıştırılmış durumda.
Belediye başkanları cezaevlerine atılmış vaziyette.
Parti merkezi, bu durumdan kurtuluşun çarelerinden birisi olarak gördüğü olağanüstü kongre takvimini açıkladı.
Açıklamanın ardından parti içinde yıllardır mücadele veren isimler bir anda yeniden ayağa kalktı.
Eski alışkanlıkları gereği olsa gerek yine belediye koridorlarını aşındırmaya, yine akşam buluşmalarında pazarlıklar içerisine girdi.
Elbette tek amaç yine partinin herhangi bir köşesinden, belki de belediye bürokrasisinden kendilerine bir yer bulabilmek…
+++
Gelin görün ki bu mücadeleyi veren isimler hiç mi hiç değişmedi.
Bundan 25 yıl önce kimler varsa, bugün hala aynı isimler parti içini dizaynetme çabasında!.
“Parti değişiyor, parti gençleşiyor, parti kabuk değiştiriyor, parti çağa uygun hale geliyor” denilen günlerde tanıdık isimler yeniden sahneye çıktı.
Bir o tarafa bir bu tarafa yine savrulmaya başladılar.
“Ben partiye yıllarımı verdim kardeşim” diyerek başladıkları cümleler içinde yine başladılar delege avına…
‘Kimin tarafına geçsek, nerede dursak acaba?’ kafa karmaşıklığı içinde yıllardır bildiğimiz isimler şimdi yeniden sahnede…
İyi de kardeşim…
Partiye yıllarını vermiş olmak, partinin her döneminde bir yer kapmak için geçerli bir mazeret olur mu?
Yeni yetişen nesil, yenidünya düzenine ayak uydurmuş zehir gibi gençler varken, “İlla ben olacağım” deme lüksüne sahip olabilir misiniz?
Atatürk’ün partisine babanızın malı gibi davranmaya, sahip çıkmaya kalkmaya hakkınız var mı?
Yeni dönemde siyaset yapmaya niyeti olanların, bilgi, birikim ve donanımları ile partide aktif görev almak isteyenlerin önüne geçme gibi bir hakka sahip misiniz?
“Ben yoksam hiç kimse olmasın” egosunu devam ettirme aklı doğru bir yaklaşım mı?
O yüzden…
Düşün artık şu partinin yakasından…
Bırakın artık partiyi yeni nesillere.
Açın artık gençlerin önünü.
Hatta onlara destek olun, kol kanat gerin, yol gösterin.
Hele hele olağanüstü günler geçiren partide ikilikleri, ayrılıkları artırmak yerine büyüklüğünüzü gösterip birleştirici olun da şanınız yürüsün.
Sizi görenler önünü ilikleyip saygı göstersin.
Ama ne gezer…
İlla ben olacağım kibri, illa ben olmalıyım büyüklenmeleri tam gez sürüyor.
Yazık ki ne yazık…
O halde bir uyarı, belki haddim olmadan bir tavsiyede bulunmak istiyorum;
Modanızın geçtiğinin artık farkına varın ve kendinizi daha fazla küçültmeden gelin partinin şu zor günlerini aşması için omuz verin.
Emin olun ki böylesi bir tavır sizleri çok daha yüceltir, çok daha büyütür…
Bizden söylemesi…
NOT; Bu yazıda herhangi bir ismi, isimleri ima etmiş değilim.
Artık üzerine kim alınırsa!