Arsa, arazi, yer tahsislerde çıkarılan zorluklar.
Geçilemeyen bürokratik engeller.
Kurulamayan diyaloglar.
Ankara’ya en yakın kentin Ankara’ya en az giden kent olması.
Parti içi kavgalar.
Partiler arası çekişmeler.
Bazen bel altına inen eleştiriler.
‘Sen mi büyüksün ben mi büyüğüm’ gibi Yaşar Usta tiratlarına girenler.
Yeni proje yerine olan hizmeti de alanlar.
O yapmasın da kim yaparsa yapsın psikolojisi.
Benden başka kimse bu şehre hizmet edemez kafası.
Ülkenin en büyük markalarından Eskişehirspor için bile ortak noktada buluşulamaması.
Başkalarının başarısızlığından mutlu olma ezikliği.
Bir şeyler yapmaya kalkanları hemen alaşağı etmek.
Yapılan hizmeti küçümsemek, yapanı tukaka ilan etmek.
Kıskançlıkların zirvelerde yaşanması.
Enerjinin işe güce verilmesi yerine ayak oyunlarına harcanması.
Kurulan sinsi planların her köşede fark edilmesi.
Hizmet etmek için değil “O kişiyi yiyeceğim” aklıyla çıkılan yollar.
Çalıştığı kurum yerine kendisine çalışmak.
Kurumun hedefleri yerine şahsi hedefler için mücadele etmek.
Emeğin odağına Eskişehir’i değil, kişisel amaçları koymak.
Yapılan eleştirileri küçük görmek, yapanı daha da küçümsemek.
Boş vermişliğin her geçen gün daha da büyümesi.
Yaşananlardan ders çıkarmamak…
Havada uçan egolar, kibirler, büyüklenmekler.
Sonrasında…
Küsenler…
Gücenenler…
Kırılanlar…
Yorulanlar…
Ve en sonunda…
“Aman banane!” psikolojisine girmeler falan…
+++
Şu ana kadar yazdığım başlıklarla derdimin anlaşıldığını düşünüyorum.
Okuyan herkesin ne demek istediğimi çok iyi anladığını biliyorum.
O zaman listeye;
“Anlayıp da anlamazlıktan gelme” maddesini de bu noktada ekliyor ve soruyorum;
“Eskişehir sizce neden hiç hizmet almıyor, daha doğrusu alamıyor?”